Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından (AKÜ) üniversite ile şehir buluşmaları kapsamında düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantılarında “Deprem Gerçeği ve Afyonkarahisar Yapılanlar ve Yapılması Gerekenler” değerlendirildi.

Gözden kaçırmayın

DEMOKRASİ HERKESE LAZIMDEMOKRASİ HERKESE LAZIM

AKÜ Sosyal Tesislerinde düzenlenen toplantıya AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ve Prof. Dr. Murat Peker, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yıldız, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Güler, Deprem Uygulama ve Araştırma Merkezi (DUAM) Müdürü Prof. Dr. Çağlar Özkaymak, Müdür Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Tiryakioğlu, Genel Sekreter İhsan Ceran, akademik personel ile Afyonkarahisarlı iş ve düşünce insanları katıldı.

“Afet yönetimi bilimin konusu haline geldi”

Toplantının açış konuşmasını yapan AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, depremin  Türkiye’nin tarih boyunca yaşamış olduğu önemli bir sorun olduğunu söyledi. Türkiye’de çok sayıda deprem olduğunu Afyonkarahisar’da ise biri Dinar diğeri Sultandağı depremi olmak üzere 2 deprem yaşandığını ifade eden Karakaş, “Hala deprem riski olan bir şehirde yaşıyoruz. Tabi ki deprem büyük doğal afetlerden birisi ama depremle de yaşanılabilir olduğunu özellikle Japonya bize gösterdi. Deprem, afet olduğuna göre bunun yönetimi ile de ilgilenmek durumundayız. Afet yönetimi günümüzde önemli bir konu. Bilimin konusu haline geldi. Bu alanda uzmanlar yetişti. Sadece kamu yönetiminin konusu değil, aynı zamanda bilim insanlarının da konusudur. Ama depremle ilgili hem depreme dair hem de depremin yönetilmesine ilişkin her vatandaşın belli düzeylerde bilgi sahibi olması gerektiğini de deprem sonrası süreçlerden anlıyoruz” diye konuştu. Yaşanılan dönemi sosyologlar olarak “risk toplumu” kavramıyla tanımladıklarını belirten Karakaş, “Bu riskin içerisinde doğal afetler de var. Risk toplumu içerisinde yaşamak riskin bilincine sahip olduğunda ancak yönetilebiliyor. Dolayısıyla risk toplumunda nasıl yaşanabilir üzerine de kafan yoran arkadaşlarımızla belki bir gün risk toplumunu da konuşuruz” dedi.

“Deprem, aslında bize verilen bir nimet”

Açış konuşmasının ardından DUAM Müdürü Prof. Dr. Çağlar Özkaymak, depremi tanımlayarak depremin faydalarından bahsetti. Depremin yerkabuğunun iç dinamikleri içerisinde gelişen bir olay olduğunu kaydeden Özkaymak, “Deprem, kabuğun kırılmasıdır. Dünyamızın aslında yaşanabilir gezegen olmasının sebebi; bu depremlerin olmasıdır. Deprem doğal bir olaydır. Bizim yaşamamız için gerekli bir olay. Aslında depremin o kadar çok faydası var ki; depremi afet olarak biliyoruz ama deprem aslında bize verilen bir nimettir. Çünkü deprem yüzde 95’in üzerinde fayların kırılması ile meydana geliyor. Ülkemizin de içerisinde bulunduğu bu kırıklı yapı aslında ülkemize birçok zenginlik katıyor” ifadelerini kullandı.

“Deprem, bize çok fayda sağlıyor”

Depremin ve fay hatlarının faydalarını anlatan Özkaymak, şunları söyledi:

“Deprem ve fay kırığı olan yerlerde verimli havzalar, verimli ovalar meydana geliyor. Fayların hareketi ile düşen bloklar, yükselen bloklar oluşuyor. Bu fay kırıkları boyunca yağan yağmurlar ve yüzey suları yerin derinliklerine iniyor. Aşağıda ısınıyor ve tekrar yukarı çıkıyor. Dolayısıyla su kaynağı çok ve bol oluyor. Göller ve dereler çok fazla oluyor. Buna bağlı olarak canlı çeşitliliği çok fazla oluyor. Bununla beraber volkanik aktiviteler de çok fazla oluyor. Çünkü yerin derinliklerindeki magmanın tek bir amacı var yeryüzüne çıkabilmek o da faylar boyunca çıkabiliyor. Volkanik alanlarda yer kabuğunun üst alanlarına çok değerli cevherleri getiriyor. Ülkemize baktığını zaman ülkemizde çıkmayan maden neredeyse yok. Bunların hepsinin temelinde plato tektoniği faylar, kırıklar yer alıyor. Bununla beraber bu faylar sürekli yer kabuğunu yeniliyor. Yeni kabuk oluşturuyor. Coğrafya, çok güzel bir coğrafya haline geliyor. Doğal güzellikler bol oluyor. Deprem sırasında meydana gelen aktivitelerde yerin derinliklerinden çıkan gazlar veya volkanik aktiviteler de atmosfer için bizim yaşamamız için aslında çok uygun gazları beraberinde getiriyor. Fay ve depremin olmadığı yerlerde çölleşme olur. Baktığınız zaman Afrika’da deprem olmuyor. Afrika’da geniş bir çöl alanı var. Çünkü kabukta bir hareket yok. Bulunduğumuz coğrafyada deprem bize çok fayda sağlıyor. Ancak biz depremlerden sonra sürekli olarak depremin zararları ve afetini konuşuyoruz.”

“Depremi insanlar afete dönüştürüyor”

Depremi afete çevirenlerin insanlar olduğunu dile getiren Özkaymak, “Deprem nimettir, onu afete çeviren bizleriz. Çünkü depremden sonra binalar yıkılıyor. Binalar yıkıldıktan sonra biz onun zararını görüyoruz. Binada olan canlılar enkaz altında kalıyorlar. Hayatını kaybediyorlar. Biz, yeryuvarını tam olarak anlamış olsak ve ona uygun olarak yeryuvarında yaşasak, depremleri farklı bir boyutta konuşacağız. Çok sağlam zemin üzerine depreme dayanıklı bina yaptığımız zaman deprem ne zaman olursa olsun hiç önemli olmaz. Çok net o bina yıkılmayacaktır. Kahramanmaraş depreminde gördük ki faya çok yakın olup da sağlam zemin üzerinde olan sağlam binalar ayakta kalmış. Olay karışık değil, bizden kaynaklanıyor. Bizim binalar, genellikle depreme dayanıklı olmayan binalar ve taşıma gücü olmayan zayıf binalardan oluşuyor. Dolayısıyla deprem meydana geldiği zaman bunlar ayakta kalamıyor. Dolayısıyla afete dönüşüyor” şeklinde konuştu.

“Ekip biçmemiz gereken yerlerde binalar var”

Deprem sırasında muazzam bir enerjinin çıktığını ve bu enerjiden faydalanmak için projelerin üretilmesi gerektiğini kaydeden Özkaymak, “Depremin faydalarından yararlanmak için projeler üretmemiz gerek. Ama biz hala çok fazla ilerleyemedik. Batı Anadolu’daki yerleşim alanlarımızın yüzde 80’i fayların üzerinde yüzde 80’i alüvyal tarım arazisi diye tabir ettiğimiz ovalık alanlar üzerinde. Bizim ekip biçmemiz gereken yerlerde binalar var. O alanlar kayalık alanlar olmadığı için o deprem dalgaları alüvyal ovalık alanlarda maksimum salınım yapıyor ve çok fazla hasar veriyor. Ova alandaki bir bina deprem sırasında maksimum salınım yapar. Kaya zemine deprem dalgaları girdiği zaman minimum salınım yaparak ilerler ve kayanın üzerindeki binalar bundan fazla etkilenmez” diye konuştu.

“Fay yasasının çıkması gerekiyor”

Depremin insanlara neden zarar verdiğini açıklayan Özkaymak, gözlemlerini  şu ifadelerle paylaştı:

“Ulaşım yolları çok önemlidir. Afyonkarahisar için düşündüğümüzde ulaşım yolları açık olması lazım ki anında müdahale edilebilsin. İlk 72 saat depremde çok önemlidir. İkinci nokta ise zemindir. Yerleşim alanlarımız gerçekten fayların üzerinde. Taşıma gücü zayıf zemine yerleşmişiz ve binalar eski binalardır. Dolayısıyla afet kaçınılmaz oluyor.  Yeraltı suyu seviyesi yüksek olduğu alanlarda zemin bataklık gibi oluyor sıvılaşma meydana geliyor. Üzerinde bina kalamıyor. Fayların üzerine bina yapmamamız gerekiyor ama hala bina yapıyoruz. Bununla ilgili yasal düzenlememiz yok. Fay yasası dediğimiz yasanın çıkması gerekiyor. Fay yasası geçmişi değil, geleceği ilgilendiriyor. Diğer husus ise toplumumuzun farkındalığı afetleri minimuma indirmek için çok önemli. İnsanlarımız biraz farkında olması gerekiyor. Yaşadıkları alanlar hakkında bilgileri yok. Deprem öncesi ve sonrası yapılacak hakkında çok fazla bilgileri yok. Ev alırken zeminine hiç bakmıyoruz.”

“Afyonkarahisar merkezde 6,8 şiddetinde deprem bekliyoruz”

Afyonkarahisar’ın deprem tarihi ile ilgili açıklama yapan Özkaymak, şöyle konuştu:

“Afyonkarahisar’da kayıt altına alınan ilk deprem M.S. 94 depremi ondan sonra çok sayıda deprem var. Ama tarihsel dönem diye tabir ettiğimiz 1900 yılından önceki zaman içerisinde depremler bir aletle ölçülemediği için depremin yeri, derinliği ve büyüklüğü hakkında bilgi sahibi değiliz. Ancak o dönemlerde eli kalem tutanlar sallandı, zelzele oldu diye notlar alıyorlar. Bu bilgilere göre biz bölgede deprem olduğunu anlıyoruz. Ama depremin hangi fay üzerinden olduğunu, kaç büyüklüğünde olduğunu bilmiyoruz. Aletsel dönem dediğimiz son 120 yıllık dönem içerisinde ise artık depremin yeri net. Dinar, Sultandağı ve Çay depremlerini biliyoruz. Ama geçmiş dönem depremleri anlamamız gerekiyor. Bunun için projeler üretiyoruz. Bizim için bir fayın deprem tekrarlama periyodu çok önemlidir. Bunu bilmemiz gerekiyor. Afyonkarahisar’da sınırlı bilgimiz var. Bolvadin’de çalışma yapmıştık. Bolvadin fayının deprem tekrarlama periyodunun 1000 yıl olduğunu tespit ettik. Afyonkarahisar merkezini düşündüğümüz zaman 1876 yılından en son kırılmış. Afyonkarahisar’da çok büyük zararlar vermiş. Şiddeti 9,0 olarak söyleniyor. Büyüklük ise 6,7 civarına denk geliyor. Geçmişi analiz ederek geleceği yorumlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla Afyonkarahisar merkezde 6,8 şiddetinde deprem bekliyoruz.”

“Afyonkarahisar Kalesinden deprem sırasında kaya düşme riski oldukça yüksek”

Afyonkarahisar’ın Afet Master Planına ihtiyacı olduğunu belirten Özkaymak,  “Afyonkarahisar’ın geniş bir katılımla Afyonkarahisar’ın Afet Master Planına  ihtiyacı var. Afyonkarahisar Kalesinden deprem sırasında kaya düşme riski oldukça yüksek. Etrafı çok yoğun. Bunların hepsinin önleminin alınması gerekiyor. Bunun için yol haritası yapılması gerekiyor” dedi.

“Volkanları ve tsunamiyi ülkemizde görebiliriz”

DUAM Müdür Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Tiryakioğlu ise deprem sonrası meydana gelen ikincil afetlerin önemine değindi. Depremde temel problemin binalar gibi göründüğü ama ikincil afetlerin de önemli olduğunu anlatan Tiryakioğlu, Türkiye’de karşılaşılabilecek ikincil afetler hakkında şunları söyledi:

“Depremden sonra müdahalelerin geç olmasının temel sebepleri; o bölgelerde çok büyük heyelanlar olmasıdır. Ana ulaşım ağları kapanıyor. Kahramanmaraş depremlerine zaten ulaşılamamasının sebeplerinden bir grubu da budur. Kayalar düşüyor. Yerleşim yerleri dışında köy alanlarına ulaşım için ana arterlerin bir çoğunda çok büyük heyelanlar meydana gelmiş. Yollar kapanmış. Kepçeler var, yolu açmaya çalışıyorlar ama 11 ilin kapsadığı bir afet söz konusuydu. Kaya düşmelerin dışında deniz depremi meydana gelirse tsunami oluşuyor. Türkiye’nin tektonik oluşumuna baktığımız zaman ana plaka çarpışmalarının olduğu yerdedir. Avrasya Plakası ile Anadolu Plakasının, Avrasya Plakası ile Afrika Plakasının, Arap Plakasıyla Anadolu Plakasının çarpıştığı yerdeyiz. Yer bilimleri açısından dünyadaki birçok araştırmacının merkezinde olan bir yer. Çünkü kıta kıta çarpışmalarının olduğu karasal anlamda çok fazla yer yok. Bütün yabancı araştırmacılar Türkiye’de araştırma yapmaya çalışıyor. Fethiye ve Marmaris tarafında ciddi tsunami tehlikeleri olabilir. Depremler volkanik aktiviteleri tetikleyen aktörler. Türkiye’de her ne kadar son 100 yıl içinde biz volkan aktivitesi görmüyoruz desek de aslında Osmanlı arşivlerine indiğimizde Türkiye’de volkanik patlamaların da olduğunu görüyoruz. 6 Şubat Depremlerinden sonra Hasan Dağında hareketlenmeler oldu. Dağda 5,5-6 santimetrelik ötelemeler meydana geldi. Kahramanmaraş depremlerinde öteleme miktarları karşılıklı olarak baktığımızda 8 metredir. Sonuç olarak ülkemizde volkanları ve tsunamiyi görebiliriz.”

Afyonkarahisar, Türkiye’de en fazla fay olan 5 ilden biri

Afyonkarahisar’da 31 aktif fay hattının olduğunu belirten Tiryakioğlu, “Bunların 28 tanesi diri fay olarak ifade ediliyor. 3’ü ise olası diri fay olarak ifade ediliyordu. Bundan yaklaşık 1-2 ay önce araştırma yaptığımızda buradaki olası diri faylarında aslında 2 tanesinin diri olduğunu ama deprem tekrarlama periyotlarının çok düşük olduğunu ve bu nedenle de yeni güncelleneceğini söylediler. Yani bu kapsamda baktığımızda Afyonkarahisar Türkiye sınırları içerisinde en fazla fay olan 5 ilden bir tanesi” diye konuştu.

Afyonkarahisar’ın  plaka hareketlerinin ana değişim noktalarından bir tanesi olduğunu kaydeden Tiryakioğlu, “Afyonkarahisar’dan itibaren Türkiye Batıya doğru hareket ederken; Afyonkarahisar’ın kuzeydeki noktaları kuzeybatıya, güneybatıdaki noktaları güneybatıya dönüyor. Afyonkarahisar’a bu bakımdan baktığımızda tektonik sınırlarda dirsek noktalardan bir tanesidir. Faylara baktığımızda literatürdeki bilinenlere göre 6,8 büyüklüğünde deprem üretme potansiyeline sahip” ifadelerini kullandı.

“180 yılda deprem meydana geliyor”

Kahramanmaraş depremlerinde tek bir segment kırılmadığını ifade eden Tiryakioğlu, Afyonkarahisar örneğinde şu açıklamayı yaptı:

“Kahramanmaraş’taki aynı fay zonu art arda kırılmaya başladı. Bu da depremin oluş süresini çok uzattı. Hissedilen depremin oluş süresi 105 saniye civarındaydı. 105 saniye boyunca o insanlar orada bu sarsıntıyı hissetmişler. Afyonkarahisar’da 6,8 büyüklüğünde tek bir kırılma olursa örneğin Işıklar fayı kırılmaya başladığında takibinde Erkmen fayı kırılır; arkasından Sinanpaşa’ya doğru bir geçiş sağlanırsa buradaki matematiksel ifadeler pek anlam içermez. Çünkü bunlar 7 büyüklüğüne çıkabilir. Afyonkarahisar’da son 30 yılda 2 tane yıkıcı deprem hissettik. 1876 yılında Afyonkarahisar’ı etkileyen depremi düşünürsek 30 kilometre etrafında ne kadar enerji biriktiğinin hesabını yaptık ve şu anda deprem tekrarlama periyodunu bulduk. Faylarda yaklaşık 180 yılda bir bu büyüklükte bir deprem meydana geliyor. Lokasyon veremiyoruz. Bu hangi fayın kırıldığını bilmiyoruz. Geçmişte kırılan fayı bilsek o fay üzerindeki enerji birikimini hesaplıyoruz. 2020 yılında Kahramanmaraş depremleri için yaptığımız hesapta 7,8 büyüklüğünde enerji biriktiğini gördük.”

“Afyonkarahisar’ın gelecek 20 yılda deprem potansiyeli olduğunu unutmamız gerekiyor”

 Afyonkarahisar’da 6,5 büyüklüğünde deprem üretecek bir enerji olduğunu belirten Tiryakioğlu, “Bu rakamlar küçük gibi geliyor ama Afyonkarahisar’da meydana gelen son 30 yıldaki depremlere baktığımızda Dinar’ın 6, Sultandağı ve Çay’ın 6,2 olduğunu ve verilen hasarları düşündüğümüzde bu bölgede de gelecek 20-25 yıl içerisinde bu depremleri görme ihtimalimiz çok yüksek. Artık teknoloji gelişti. Işıklar Fayında paleosismoloji çalışması yapılsa en son ürettiği deprem zamanı bulunsa biz oradaki ürettiği enerjiyi hesaplayabiliyoruz. Fayların hareketlerini milimetrik takip edebiliyoruz. Afyonkarahisar’ın gelecek 20 yılda deprem potansiyeli olduğunu unutmamız gerekiyor” diye konuştu.

“Zemin büyütmesi etkisiyle binalarda 7,3 yıkım etkisi olabilir”

Mühendislik Fakültesi Geoteknik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Zorluer ise deprem anında meydana gelen “zemin büyütmesi” etkisinden bahsetti. Zorluer, “Afyonkarahisar’da beklenen en büyük deprem 6,8 ama zemin büyütmesi dediğimiz etkiden dolayı özellikle alüvyal zeminde bu değer o bölgedeki binalarda 7,2 ya da 7,3 çıkabilecek yıkım etkisiyle karşılaşabileceğini söyleyebiliriz. O bölgedeki binaların daha fazla hasar görmesi demek. Bu tip durumlarda o bölgeye özel zemin etütlerinden yararlanılması ya da bina üzerinde analizler yaparak binanın deprem sırasında alabileceği riskleri azaltmak için binaya özel değerleri kullanmak önem arz ediyor” dedi.

Afyonkarahisar’da 15-20 yıl içerisinde yerleşime açılan alüvyal bölgelerin olduğunu ifade eden Zorluer şunları söyledi:

“Çok katlı yapılaşma olmaması veya çok katlı yapılaşmanın önüne geçilmesi gerekebilir. Bu bölgede çok ciddi çok katlı yapılar var. Zeminlerle ilgili gereken iyileştirmeler yapıldıktan sonra bu yapıların zarar görmemesi söz konusu. Her çok katlı yapı depremde zarar görecek gibi bir ifade kullanamayız. Ancak bu zemin büyütme etkisine karşı bazı önlemlerin alınması gerekiyor. Ülkemizde bina deprem yönetmelikleri maalesef büyük depremler sonucunda oluşturulmuş. 1939 Erzincan Depreminden sonra 1940 yılında ilk yönetmelik İtalyan Yönetmeliğin Türkçe’ye çevrilmesi ile oluşturulmuş bundan sonraki birçok depremde yenilenmiş. En son 2018 yılında Bina Deprem Yönetmeliği oldukça detaylı bir şekilde yayınlandıktan sonra bile Kahramanmaraş depremlerinde yetersizlikler var. AFAD’ın sitesinde aktif durumu gösteren harita var. Bu harita da koordinat olarak deprem ivmelerini seçebiliyorsunuz. Afyonkarahisar’da 0,33 C olarak alabileceğimiz deprem ivmesi ortalama ifade edebiliriz. Zemin büyütmesini düşündüğümüzde bu değer iki kat artabiliyor.”

“Cumhuriyet ve Dumlupınar Mahallesindeki yapıların risk taşıyor”

 Afyonkarahisar’da 2000 yıl önce yapılan merkez mahallerinde ciddi riskler olduğunu belirten Zorluer, “2000 yılı öncesinde kullanılan betonlar elle ya da betonyerler ile hazırlanan betonlardı. 2000 yılından sonra Kocaeli’nde yaşadığımız depremden sonra beton santralinden beton alma zorunlu hale getirildi. O nedenle 2000 yıl öncesi yapılar ciddi risk taşıyor. Cumhuriyet ve Dumlupınar Mahallesindeki yapıların risk taşıdığını söyleyebiliriz. Kentsel dönüşüm kapsamında bu binaların tekrar yenilenmesi bizim için riski azaltacak faktörlerden bir tanesidir” ifadelerini kullandı.

Çarşamba Sabah Toplantısı; deprem öncesi yapay zekanın kullanılabilme etkisi, yeryuvarındaki enerji birikiminin çekilme ihtimali ilke il afet planının yapılması görüşlerinin ardından sona erdi.