15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü kapsamında Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) ve Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi (AFSÜ) iş birliğinde “15 Temmuz’un 5N1K’sı” konferansı düzenlendi.

Gözden kaçırmayın

DEMOKRASİ HERKESE LAZIMDEMOKRASİ HERKESE LAZIM

Atatürk Kongre Merkezinde düzenlenen törene, Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Fatih Topuz, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Necip Cem İşçimen, Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş,  AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, Afyonkarahisar Belediye Başkan Yardımcısı Cem Kasapoğlu, Afyonkarahisar Baro Başkanı Turgay Şahin, Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Vekili Albay Akif Yorulmaz, AKÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şuayıp Özdemir ve Prof. Dr. Murat Peker, AFSÜ Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Adem Aslan ve Prof. Dr. Ümit Dündar, il müdürleri, şehit yakınları ve gaziler ile AKÜ ve AFSÜ akademik ve idari personeli katıldı.

AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. İhsan Cemil Demir moderatörlüğünde gerçekleştirilen konferansta Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Necip Cem İşçimen, “15 Temmuz’un 5N1K’sı” konusunu anlattı.

 “8 yıl sonra hala etkileri hissediliyor”

Etkinliğin açış konuşmasını yapan AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, kökleri çok daha eskilere dayanan ve Türkiye düşmanlığının ete kemiğe bürünmüş hâli olan 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin üzerinden geçen 8 yıla rağmen etkilerinin hâlâ hissedildiğini belirtti. Okumuş, “Tam da bu sebeple; siyasal, toplumsal, bürokratik, eğitsel ve yargısal boyutlarıyla yeniden ve daha etraflı şekilde derinlemesine incelenmesi gereken bu hadisenin, millî hafızamızın bir parçası olarak anlaşılması ve gelecek nesillere aktarılması büyük önem taşımaya devam ediyor. Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi, sadece o geceyi doğrudan yaşayanların değil, tüm Türkiye’nin ve gelecek nesillerin de ortak vicdanında derin izler bırakan bir hadiseler bütünüdür” diye konuştu.  Okumuş, 15 Temmuz darbe girişiminin, Türkiye’nin demokrasi tarihinde kara bir leke olarak iz bıraktığını ve daha önce yaşanan darbelerden farklı olarak, Türk milletinin birlik ruhunu ve demokrasiye olan bağlılığını gözler önüne seren net tavrıyla engellendiğinin altını çizdi. Okumuş, “Bu alçakça girişim, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğindeki idealist kadroların ve milletimizin topyekûn direnişi sayesinde bertaraf edilmiş ve Türk tarihinin dönüm noktalarından biri yaşanmıştır” ifadelerini kullandı.

“Derin etkiler bıraktı”

15 Temmuz darbe girişiminin, ekonomiden bürokrasiye, eğitimden dış siyasete kadar derin etkiler bıraktığına dikkat çeken Okumuş, darbe girişiminin devlet aygıtının tepeden tırnağa bütün uzuvlarında yeniden yapılanma ihtiyacını ortaya koyduğunu vurguladı. Okumuş, “Bu vesileyle, 15 Temmuz’un yargı boyutunun bütün yönleriyle ele alınmasının bilhassa ve son derece mühim olduğunu, vurgulamak isterim. Çünkü kamuoyunun ve özellikle genç nesillerin, FETÖ’yü ve yöntemlerini en doğru şekilde anlayabilmesi bakımından, geride kalan süreçte ve hâlihazırda, Türkiye’de adaletin nasıl tecelli ettiğini idrak etmesi, büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.

AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş ise konuşmasında 8 yıl önce Türk milletinin, asırlardır büyük fedakârlıklarıyla vatan kıldığı toprakların, akıllarını kiraya vermiş, gözleri dönmüş, karanlık bir terörist güruhunun işgal girişimiyle karşı karşıya kaldığını belirtti. Karakaş, “Ancak, Çanakkale’de ve Kocatepe’de olduğu gibi gerektiğinde vatan için şehit olmayı şeref sayan bu millet, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı ve liderliğinde meydanlara inerek iradesine ve gözü gibi üzerine titrediği vatanına sahip çıkmayı bildi” dedi. Karakaş, Türk milletinin binlerce yıldır yaşadığı coğrafyada pek çok savaş, afet ve yıkımlar gördüğünü ifade ederek, Türk milletinin yaşanılan tüm sıkıntılara rağmen her defasında da vatanına sahip çıkmayı başardığını vurguladı. Karakaş, şunları ifade etti:

“19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in yaktığı bağımsızlık ateşinin, özgürlük mücadelemizin son halkası olduğunu düşündük. Ancak aradan geçen yaklaşık 100 yıla rağmen barış içinde yaşadığımız ülkemizde, 15 Temmuz 2016 gecesi beklenmedik bir şekilde hain bir saldırıya maruz kaldık. Kurtuluş Savaşı’nda Nene Hatun’u, Maraşlı Sütçü İmam’ı, İzmir’i işgal eden Yunanlılara ilk kurşunu sıkan gazeteci Hasan Tahsin’i çıkaran bu bereketli topraklar; 15 Temmuz gecesi de darbecilere karşı ilk kurşunu sıkan Ömer Halisdemir’i, henüz 15’inde olan Halil İbrahim Yıldırım’ı, bıyıkları henüz terleyen Tayyip Olçok ve babası Erol Olçok ve daha yüzlercesini bağrından çıkarmıştır.”

“15 Temmuzda Türk Milletinin özgürlüğüne pranga vurulmak istendi”

15 Temmuz gecesi Türk milletinin umutlarına, hayallerine ve özgürlüğüne pranga vurulmak istendiğini ifade eden Karakaş, “O gece elleri silahlı karanlık adamlar, her gün gelip geçtiğimiz caddeleri, nefes aldığımız parklara çıkan yolları ve okul önlerini kesmiş, tıpkı haramiler gibiydi. Yunus Emre’den, Mevlana’dan, Hacı Bektaş’tan, Hacı Bayram Veli’den, Pir Sultan Abdal’dan, Koca Sinan’ın damıttığı medeniyetten beslenen bu toprağın evlatları zalimlere karşı istiklali ve istikbali için direndi” diye konuştu.  Karakaş; dünyanın Türk milletinin vatanına ve değerlerine nasıl sahip çıktığına 15 Temmuz gecesi bir kere daha şahit olduğunu kaydederek, dünya siyasi tarihine altın harflerle yazılacak bir direniş destanının ortaya çıktığının altını çizdi. Karakaş, “Malazgirt, Çanakkale, Kocatepe ve Dumlupınar gibi tarihte vatan ve bayrak uğruna canlarını feda eden ecdadımıza layık olacak biçimde 15 Temmuz 2016 gecesinde de milletimiz; hiçbir bireysel ve grup çıkarı gözetmeksizin, bütün toplumsal kesimleriyle birlikte vatan ve millet için meydanlardaydı. Bütün dünya bir milletin vatanına ve değerlerine nasıl sahip çıktığına o gece bir kez daha şahit oldu” ifadelerini kullandı.

Karakaş, yaşanan tüm darbelerin gayri meşru olduğunu belirterek, 15 Temmuz’un, Türk milletinin demokratikleşme tarihinde yaşadığı darbelerin son halkası olduğunu söyledi. 15 Temmuz darbe girişiminin diğerlerinden önemli farklılıklarının bulunduğunu belirten Karakaş, bu farklılıkların sonuçları üzerine düşünülmesi ve değerlendirmelerin yapılarak genç kuşaklara aktarılması gerektiğinin önemine dikkat çekti. Darbecilerin hain ve iş birlikçi bir yapıya sahip olduğunu kaydeden Karakaş sözlerine şöyle devam etti:

 “15 Temmuz darbe girişimini diğer darbelerden ayıran birinci özelliği hain ve işbirlikçiler eliyle teşebbüs edilmesiydi. Şu anda her birisi Türkiye’ye hainlik besleyen emperyalist ülkelerin koltukları altında yaşamlarını sürdürüyorlar. Daha öncesinde de bu iş birliklerini o ülkelerin istihbarat örgütleriyle aynı yatağa girerek gösterdiklerini biliyoruz. 15 Temmuz darbe girişimini diğer darbelerden ayıran ikinci özelliği ise dini kisveye bürünmüş bir grup tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. İnsanımızın dini duygularını kullanarak örgütlenmiş bir yapı olarak karşımıza çıktı. FETÖ demek eşittir din demek değildir. Fettullahçılık demek de İslami bir cemaat demek değildir. Bir casusluk çetesidir. Dini kendi amaçları doğrultusunda kullanmış bir yapıdır. Son dönemlerde dinle ilgili bazı değerlendirmelerde FETÖ üzerinden bir takım olumsuz kanaatlerin ortaya konulduğunu; değerlendirmelerin ve yorumların yapıldığını görüyoruz. Hiçbir toplumsal ve sosyolojik yapı, cemaat, İslam demek değildir, onun bir yorumudur. Ama FETÖ yorumun da ötesinde bir takım ezoterik, mistik özellikleri kullanarak oluşmuş bir külttür. Bugün o kültün içerisinde yetişmiş kesimin inançlarına baktığımızda bu karakterini açık bir şekilde görebiliyoruz. Üçüncüsü, vatana ve millete karşı ihanette sınır tanımayışıdır. Şu anda yapmış oldukları, Türkiye lehine olan her şeyin aleyhine pozisyon almaları ve iş birlikçi tutumları ile birlikte bu vatana ve millete karşı ihanette sınır tanımadıklarını görüyoruz. Maalesef bunlar bizim topraklarımızda yetişmiştir. Diğer bir özelliği ise halk direnişiyle karşılaşmış olmasıdır. Daha önceki darbelerde, darbe içindeki pozisyonsuzluğu ifade etmek için ‘darbe olur, kör tüfek bile patlamaz’ denirdi. Ama o gece darbenin ayak izleri hissedildiği andan itibaren, Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı olmadan insanlar meydanlara koşmuşlardır. Nitekim milletimiz bu farklılıkları görerek, feraseti ve iradesiyle işbirlikçi ihanete karşı direndi ve adeta bir diriliş destanı yazdı.”

15 Temmuz akşamında Türk milletinin kalbine dayanan namlulara bedeniyle ve imanıyla karşı çıktığını belirten Karakaş, “Ankaralı bir köylü, Erzurumlu bir delikanlı, torunlarının büyümesini bekleyen dedeler, hayata annesinin eteğine sımsıkı sarılarak tutunmaya çalışan çocuklar hepsi sokaklarda, meydanlarda gücü zulme alet edenlerin karşısına bir bayrak gibi dikildi. Kimimiz şehrin herhangi bir yerinde bir namlunun ucunda gençliğini bıraktı, kimimiz arkasında gözü yaşlı ama mağrur bir eş, bir ana, bir baba ve bir çocuk… Kimimiz hayatının her dakikasını birlikte geçirdiği kardeşiyle, babasıyla birlikte şehadet şerbetini içti” dedi.

Çanakkale’den alınan cesaretle ve öz güvenle Kurtuluş Savaşının zafere taşındığını ifade eden Karakaş, “15 Temmuz bizim yeni Çanakkale’miz, Dumlupınar’ımız, Sakarya’mızdır. Yıllardır darbelerin, müdahalelerin, vesayet güçlerinin pençesinde kıvranan bu millet, 15 Temmuz’da şahlanarak iradesine sahip çıkmıştır. Milletimiz bir daha asla, FETÖ gibi, inancını, eğitim ve hayırseverlik duygularını sömürerek, ihanet zehrini damarlarına zerk etmek isteyen örgütlerin, ülkesinde boy göstermesine meydan vermeyecektir” diye konuştu.

Açış konuşmalarının ardından AKÜ Hukuk Fakültesi Dekanı, Prof. Dr. İhsan Cemil Demir moderatörlüğünde gerçekleştirilen konferansta Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Necip Cem İşçimen, “15 Temmuz’un 5N1K’sı” konusunu anlattı. 15 Temmuz’u bir gece olarak düşünmemek gerektiğini ifade eden Demir, “15 Temmuz’u anlamak için öncelikle 15 Temmuz öncesinde Türkiye’de, Orta Doğu’da ve tüm dünyada olup bitene; jeopolitik, ekonomik ve güç dengeleri açısından bakmak ve büyük resmi görmek gerektiği kanaatindeyim” dedi. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı İşçimen, konferansın ilk bölümünde FETÖ terör örgütünün tarihsel oluşum süreci, ideolojisi, stratejisi ve darbeye hazırlık süreci; ikinci bölümünde ise 15 Temmuz ve sonrasında yaşananlara ilişkin detaylı bilgiler paylaştı.

“Terör örgütleri birbirleri ile bağlantılı”

15 Temmuz’a gelen süreç içerisinde Türkiye’nin birçok yerinde terör olaylarının gerçekleştiğini hatırlatan İşçimen, “10 Ekim tren garı, Mart ayı Merasim Sokak, Şubat ayında Kızılay patlamaları, akabinde İstanbul’da silahlı saldırılar ve en son İstanbul’da havaalanı saldırısı gerçekleştirilmişti. Bu saldırıların faillerinin bir kısmında IŞİD bir kısmında ise PKK’nın etkili olduğunu görüyoruz. Bu olayların öncesinde de hendek olaylarının gerçekleştiğini görüyoruz. Hemen öncesinde 2014 yılında Kobani olayları gerçekleşti. Genel olarak baktığınızda bir terör zincirinin üst üste geldiğini fark ediyorsunuz. Tarihsel süreç içerisinde gerek Selçuklu gerekse Osmanlı Döneminde büyük bir olayın geleceğinin belirtisi bu tip olaylardır. Bu olaylarda belli kişilerin etkili olduğunu görüyorsunuz ve örgütlerin birbirleri ile bağlantılı olduklarını yapmış olduğunuz soruşturmalarda anlıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

Mihenk taşı; minnet duygusu

Terör örgütlerinin en önemli mihenk taşının minnet duygusu olduğunu kaydeden İşçimen, şunları söyledi:

“Yani örgüt, terör örgütü üyesine bir şekilde kişilik verir. Bir şekilde kendine bağlar. FETÖ örgüt mensuplarına sınav soruları veriliyor. Sınav soruları verilerek suç işlemeleri sağlanıyor. Suç işleyen örgüt üyesi aynı zamanda kamuda işe giriyor. Para kazanıyor, geçimini sağlıyor. Daha ileri giderek evlenmeye aracılık etme şeklinde bir işlem yapıyor. Bu evlendirmeler sayesinde örgüt üyeleri hem birbirleriyle bağlantı kuruyor hem de örgüt üyelerinin kontrolü sağlanıyor. Klasik suç örgütlerinde de yeni giren üyeye silah verilip suç işlemesi sağlanır. Suç işler, yağma ve gasp yapar ki o an ve o tarihten itibaren örgüt üyesi hiçbir şekilde o suç örgütünden çıkamaz ve bir aidiyet duyar. FETÖ suç örgütünde de örgüt kendisine aidiyet sağlanmasını istiyor. Bunu 13 ve 14 yaşındaki çocukların temel eğitimlerini sağlamakla hedefliyor. 13-14 yaşındaki çocukları özel derslerle, dershanelerle özellikle fakir aile çocuklarını ellerinin içine alarak istedikleri gibi yönlendiriyorlar ve bu şekilde gün geçtikçe güç kazanıyorlar.”

“Örgüt istemediği zaman örgüt üyesi harekete geçmiyor”

Türkiye’nin yapmış olduğu Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi dış harekatların sınır güvenliğinin sağlanması açısından çok önemli olduğunu belirten İşçimen,  “10 Ekim saldırısını gerçekleştirilen teröristler, sınır ötemizden geliyor. Sınır ötesinde yuvalanan bu teröristlere operasyon yapılması gerekiyor. O tarihte IŞİD ve PKK Ankara, İstanbul’da hızlı ve seri bir şekilde ses getirecek terör faaliyetlerinde bulunuyor. Örgütler bu işlemi yaptıktan sonra bunun sürekliliğini sağlamayı hedeflediler. Bunun önlenmesi gerekiyordu. Türkiye’nin sınır güvenliğinin alınması ve bu sınır güvenliğinin tampon bölge oluşturarak yapılması gerekiyordu. Tampon bölgesinde istenmeyen unsurlar Türkiye’nin içine girecekti. 10 Ekim saldırısında fail olarak bulunan şahıslardan bir tanesinin bilgisayarında bulduğumuz belgelerde ‘oradaki insanlar gibi yaşayın; biz size istediğimiz zaman uyanmanızı emredeceğiz’ diyordu. FETÖ de aynı şekildedir. Örgüt mensubunun istenildiği zaman harekete geçmesi istenir. Örgüt istemediği zaman örgüt üyesi harekete geçmiyor. Bu temel bir prensip” şeklinde konuştu.

Uçaksavar mermisi ile vatandaşlar şehit edildi

15 Temmuz gecesi helikopterlerden sivil vatandaşların üzerine uçaksavar mermisi ile ateş edildiğini söyleyen İşçimen, “Uçaksavar mermisi savaş zamanında ne askeri şahıslara ne de sivil şahıslara bire bir hedef alınarak ateş edilmeyecek bir mermi. Sadece zırhlı araçlara kullanılabilecek bir mermi. O gece Ankara Gölbaşında F-16 pilotları 51 özel harekat görevlimizi şehit etti. Ankara’da uçaksavar mermisi ile şehit edilen birçok vatandaşımız bulunmaktadır” diye konuştu.

“13-14 yaşından itibaren çocukları ele alıyorlar”

FETÖ’de en önemli unsurun örgüt üyesinin kendini hiçbir şekilde açık etmemesi olduğunu belirten İşçimen şu bilgileri aktardı:

“1980’li yıllarda örgüt mensubunun Hava Harp Okulu öğrencileri ile yaptığı bir sohbet toplantısında; ‘bizim işimiz uzun soluklu bir iş; askeriyede acele etmeyin, kendinizi belli etmeyin. Maarifte, emniyette, yargıda ve bunların en etkin yerlerinde yerimizi alacağız; bu en az 20-30 sene olacak. Sonra harekete geçtiğimiz zaman kimsenin yapacak bir şeyi kalmayacak zaten. İçki içebilirsiniz, amirlerinizin bütün işlerini halledin ki sizden vazgeçmesin’ ifadeleri kullanılmıştır. 2010-2014 senesine geldiğimizde, örgüt yapılanmasında önce ışık evleri, özel evler, askeri okullardaki eğitim süreci ve bilim yapılanması gerçekleşiyor. 13-14 yaşından itibaren çocukları ele alıyorlar. Genellikle sosyo-ekonomik düzeyi iyi olmayan aile çocuklarını okutma bahanesiyle kendilerine bağlıyorlar ve bir aidiyet gerçekleştiriyorlar. Bütün terör örgütleri, örgüt mensubunu ailelerinden kopartır. Sadece örgüte biat ister. Sadece örgüt liderinin dediklerini yaptırmak ister. Aileden kopar ve ailesi artık kendi çocuğunu tanıyamaz. FETÖ’de en önemli unsur örgüt üyesinin kendini hiçbir şekilde açık etmemesidir.”

“Türkiye’nin geleceği çalınmış”

Askeri lise sınavlarını inceledikleri araştırma sonucunu açıklayan İşçimen, “2000 yılından 2015 yılına kadar bütün askeri lise sınavlarını inceledik. Önce sınavlarda matematikte 30’da 30 yapan çocuklarımıza bakalım dedik. 2000 yılında 30 bin öğrencimiz girmiş, 30’da 30 yapan öğrenci sayımız 30. 2001 yılında 25, 2002’de 10, 2003’de 40, 2010 yılına geliyoruz 962, 2011’de 800, 2012’de 700, 2013’de 600 ve 2015 yılında matematik sınavında 30’da 30 yapan öğrenci sayısı sıfırdır. 2015 yılında bu fark ediliyor. Dolayısıyla 30’da 30 matematik yapan öğrenci sayısı sıfır. Bu tablo buralara kopya ile girildiğini gösteriyor. Fen bilgisine baktık aynı sonuçlar. Türkçe, sosyal bilgiler de aynı periyodik gidiyor. Burada soruların uzun yıllar boyunca çalındığı gerçeği çıkıyor. Türkiye’nin geleceği çalınmış” dedi.

FETÖ, Rusya’da faaliyet gösteremedi

FETÖ’nün sadece Türkiye’de yapılanmadığını dile getiren İşçimen, “Özbekistan, Türkmenistan, Suriye ve Arnavutluk gibi her yerde yapılanıyor. Yapamadığı tek yer Rusya. Çünkü Putin bunları anlıyor. İstihbaratı faaliyette bulunuyor. Oradaki okullarda görev yapan öğretmenleri mafyanın parasını aklıyor. Maaşlar yüksek. Bunlar Türkiye’ye havale ediliyor. Türkiye’de örgüt, komisyonunu alıyor. Kalanını Rus mafyasına veriyor. Uluslararası çapta kara para aklıyor. Rusya aleyhine Türkiye ile ilişkileri bozabilecek faaliyetlerde bulunduklarını görünce bu okulları kapatıyor” ifadelerini kullandı.

FETÖ ile benzerlik gösteren örgütleri açıklayan İşçimen şunları kaydetti:

“FETÖ ile benzerlik gösteren Tapınak Şövalyeleri, Cizvit Tarikatı, Moon Tarikatı, Batınilik ve Haşhaşiliktir. Tarihte aynı yapıya sahip diğer ülkelerde benzer yapılar var. Bunlarda da biat var lidere. Bu yapılar da aynı şekilde içinde bulundukları ülkelerin sonunu getiriyorlar. Bank Asya’ya para yatıran kişiye klasik baktığınızda örgüt üyesi değil. Hesap detaylarına baktığınızda ise durumu anlıyorsunuz. Şubat 2014 yılında Banka Asya’ya para yatırılması konusunda örgüt lideri talimat veriyor. Banka güçlensin diye değil başına geleceği tahmin ettiği için talimat veriyor. Bankadaki örgüte ait Antalya Üniversitesi, İpek Üniversitesi ve diğer şirketlerin parasını para yatırıldıkça örgüt çekiyor. Yani örgütün tüzel kişileri para yattıkça çekiyor. Yatırılan paraların hepsi gelen talimat üzerine 50 milyonun altı. Çünkü sigorta kapsamında. Banka batıp el konulursa parayı devlet ödeyecek.”

FETÖ’nün  ideolojisi ile ilgili iddianameyi 13 Temmuz 2016 günü mahkemeye gönderdiklerini ifade eden İşçimen, yaşanan süreçle ilgili şunları söyledi:

“Parçaları birleştirdiğinizde; yapacak olan belli, talimatı veren belli, eylemin arkasında bulunan kozmik güç de belli. O tarihlerde Amerika Hukuk Müşavirleri çok sık benimle temas etmek istiyor. Bende Adalet Bakanlığına yönlendiriyorum. Adalet Bakanlığının uluslararası ilişkiler biriminde görevli bir hakim arkadaşımızın katıldığı uluslararası toplantılarda ABD’li müşavirlerle görüşmeler yapılıyor ve tüm görüşmeler tutanak altına alınıyordu. Bu o kadar sık oldu ki artık işkillenmeye başladım. Ben bir başsavcı vekiliyim. Bize niye ve neden geldiklerini 15 Temmuz gecesi anladım.”

“Örgütün 15 Temmuz operasyonu yoğun bakım operasyonudur”

FETÖ’nün neden 15 Temmuz tarihini seçtiğini detaylı bir şekilde açıklayan İşçimen, şöyle konuştu:

“2015 yılında Milli İstihbarat Teşkilatınca (MİT) YAŞ Kararları öncesi yapılan çalışmalar var. MİT, ataması yapılan 138 generalin 100 tanesinin paralel yapıdan olduğunu söylüyor. Ne hikmetse bunların general atamaları yapılıyor. Darbede tutuklanan Adem Huduti ve Akın Öztürk olmak üzere iki orgeneral tutuklanıyor. 100’e yakın tuğgeneral var.  Bunların ataması yapılmış. Bunlar hata. Çok dikkatli olunması gerekiyor. 15 Temmuz’da yapılmasının sebebi Yaş Kararlarının geliyor olmasından dolayıdır. İzmir’de casusluk soruşturması vardı. Onunla ilgili gözaltılar yapıldı. Bizim KPSS analizlerinden bazı KPSS sanıklarının eşlerinin önemli yerlerde bulunduklarını tespit ettik. Bunlarla ilgili araştırma yapılmasını ve gerekiyorsa Yaş Kararlarıyla emekli olunmasını istedik. Belli mevzilerde elemanları deşifre olmaya başlandı ve gideceklerdi. Acil operasyon yapılması gerekiyordu. Planlı ameliyattan acil ameliyata girdik. Örgütün 15 Temmuz operasyonu yoğun bakım operasyonudur. Yani Ankara’daki mühimmatların tamamını tedarik edemiyorlar. Bir kısım askeri öğrencileri harp okulu öğrencilerini ve kursiyerleri Ankara’ya topluyorlar. Topladıkları bu öğrencilerin bir kısmı silahsız bir kısmı ise silahlı olarak 5-6 mermi ile vatandaşın karşısına çıkartıyorlar. Burada bunlar 5 tane attıktan sonra vatandaş müdahele edecek ve ortalık kana bulanacak. Şiddet şiddeti doğuracak; önce kontrolsüz bir kaos oluşacak, kontrolsüz kaostan sonra Yugoslavya’daki gibi kontrollü kaos ortamına gireceğiz ve Türkiye bölünecek. Bunu da PKK’nın Suriye’deki elemanıyla Türkiye’deki elemanın yaptığı telsiz görüşmesinden çıkarıyorum. Çakırsöğüt’teki askeri üssümüz, özel komando birliği o gece Ankara’ya geliyor. Özel kuvvetler bu darbede çok önemli bir rol alıyor. 2015 Kasım ayından 2016’nın Haziran ayına kadar Kemal Batmaz ve Adil Öksüz Amerika’ya gidiyor. Toplantılar yapıyorlar. Darbe emirlerini alıyorlar. Ankara’daki ilk gözaltılar İstihbarat Dairede yapılıyor. TRT ve TÜRKSAT’ta siviller var. Bu kişilerin geçmişine baktığımız zaman örgütle ilişkileri var ve örgüt bunları inkar ediyor. Sivillerin katıldığı, asker sandığımız ve asker olmayan kişilerin, vatan hainlerinin icra ettiği eylemdir 15 Temmuz.”

Darbe girişiminin neden gece yarısı değil de saat 21.00 civarında başladığı sorusunu açıklayan İşçimen, şunları kaydetti:

“Darbe Bildirisinin orijinalini ele geçirdik. Darbe atama emrinde planlanan saat gece 3’tür. Fakat bir binbaşı geliyor ve bilgi veriyor; verdiği bilgide darbenin yapılacağını söylüyor. Darbeyi tahlil ve analiz ettiğinizde büyük bir silahlı kalkışma hareketi olduğunu anlıyorsunuz. Genelkurmay Başkanı, Kara Havacılık Okuluna Kara Kuvvetleri Komutanını gönderiyor ve bunlar panik oluyor. Panik olduğu görüntülerde yer alıyor, aynı zamanda cep telefonlarına da mesaj geliyor. Sonuçta bunlar apar topar kalkıyor. Bilginin sızdığını düşünüyorlar ve tutuklamaların başlayacağını ön görüyorlar. Kara Kuvvetleri Komutanı ilk Kara Havacılığa giderken adli müşavirlerden birini yanına alıyor. Adli müşavirlerden birini yanına almasıyla gözaltılar yapılacağını düşünüyorlar. Bu sebepten dolayı bunlar darbe saatini öne alıyor. Kendilerinin güçlü olduklarını düşünüyorlar. Harekatı olumlu sonuçlandıracaklarını düşünüyorlar. Başarısızlığı asla düşünmüyorlar. Erkene alma emrinin Adil Öksüz’den geldiğini düşünüyoruz. Adil Öksüz 00.00’dan sonra Akıncı Üssüne gidiyor.”

 “Terör strateji raporunun yazılması gerekiyor”

Dezenformasyonlar ve FETÖ’nün kumpaslarından bahseden İşçimen, kendisinin de komploya uğradığını ifade ederek şöyle konuştu:

“Yapılması gerekenlerin başında örgüt raporunun yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Elde edilen bilgiler ve bilgi havuzu çerçevesinde terörle mücadele ile ilgili bir strateji raporunun yazılması gerekiyor. Dezenformasyonlar öldürmediği sürece kalmalı. Örgütün ne düşündüğünü biliyorsunuz. Bu dezenformasyonlardan ben de nasibimi aldım. Necip Cem İşçimen diye Google’a yazdığınızda 3 tane kötü şey çıkıyor; bir tanesi pasaport alımında MİT ve emniyet mensubuna takipsizlik kararı vermişim. Benim o tarihte verdiğim takipsizlik kararı sıfırdır. Yok öyle bir karar. Ben ölüm döşeğinde yatarken bu haberi yaydılar. İkincisi ise iki gazeteci bozuntusu Yunanistan’a bilgi sızdırdığımızı yazdı. Üçüncüsü ise Bank Asya ile ilgili konuşma geçiyor. Necip Cem İşçimen Bank Asya’ya kumpas kurdu diyor. Ben o tarihte Yargıtay Tetkik Hakimiyim; savcı değilim. Bank Asya soruşturması ise İstanbul’da yapılıyor ki ben o esnada Ankara’da görev yapıyorum. Ben de mağdur oldum. Siberle ilgili özel bir çalışma yapılabilir. Ama sosyal medyada bunların tamamen yok olmaması taraftarıyım. Çünkü yazdıkları kelimelerden ve cümle yapılarından kimlerin olduğunu biliyoruz.”

Konferans soru cevap bölümün ardından sona erdi. Konferansın sonunda AKÜ Rektörü Prof. Dr. Karakaş ve AFSÜ Rektörü Prof. Dr. Okumuş tarafından Cumhuriyet Savcısı İşçimen’e teşekkür belgesi takdim edildi.

Cumhuriyet Savcısı Necip Cem İşçimen, konferans öncesinde AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş’ı makamında ziyaret etti. Ziyarette Rektör Prof. Dr. Karakaş, Cumhuriyet Savcısı İşçimen’e AKÜ yayını olan ve 4 ciltten oluşan “Yüzüncü Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi” adlı kitabı hediye etti.