Büyük Taarruz’un 102. yılı kapsamında Afyonkarahisar Valiliği, Türk Tarih Kurumu (TTK) ve Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) iş birliğinde “Türk Tarihinin Dönüm Noktası Büyük Taarruz ve 30 Ağustos” Paneli düzenlendi. Panel öncesinde ise TTK Arşivinden Fotoğraflarla Milli Mücadele’de Batı Cephesi Sergisi açıldı.
Gözden kaçırmayın
DEMOKRASİ HERKESE LAZIMKamil Miras Anadolu Lisesi Şehit Kerim Üye Konferans Salonunda düzenlenen panel ve sergi açılışına Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Fatih Topuz, TTK Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen, Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Müdürü Tümgeneral Osman Alp, Cumhuriyet Başsavcısı Fatih Karabacak, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakaş, Afyonkarahisar Merkez Komutanı P. Albay Semih Koç, İl Jandarma Alay Komutanı Kd. Albay Tolga Yağan, İl Milli Eğitim Müdürü Miraç Sünnetci, İl Kültür Turizm Müdürü Yusuf Altın ile öğretmenler ve akademisyenler katıldı.
“Büyük Taarruz Bir Manifestodur”
Panel öncesinde bir konuşma yapan TTK Başkanı Prof. Dr. Yüksel Özgen Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Geceyle Mustafa Kemal” şiirinde, Atatürk’ün ağzından Büyük Taarruz’un titiz hazırlığını tasvir ettiğini belirterek, “Nitekim bu hazırlıklar sonucunda, 26 Ağustos’ta sabaha karşı başlayan Türk taarruzunda, Gazi Paşa’nın idaresindeki ordumuz düşman hatlarını aşarak, büyük bir zafer elde edecekti. İşgal altındaki topraklarımızın kurtarıldığı bu taarruz, milletimizin kendi kaderini tayin etme kararlılığının da bir göstergesiydi” dedi. Büyük Taarruz’un iki şekilde önem arz ettiğini ifade eden Özgen, “Buna göre taarruz askerî açıdan oldukça dikkat çekici bir başarıydı. Hazırlık süreci, taktik planlaması, cephe gerisindeki faaliyetler ve cephede savaşın icrası adeta bir ders niteliğindeydi. Diğer bir açıdan baktığımızda ise, bu harekât, milletin topyekûn harp anlayışı içerisinde, tüm varlığıyla savaştığı bir mücadeledir. Dolayısıyla, 30 Ağustos, sadece askerî bir zaferin tarihi değil, aynı zamanda milletimizin azim ve kararlılıkla yazdığı bir kahramanlık destanının da adıdır. Kocatepe’deki bu ruh, Türk milletinin bir araya gelince başardıklarını ve başarabileceklerini herkese ilan eden bir manifestodur” diye konuştu.
AKÜ Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin’in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde Gazi Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Dr. Selma Yel “Türk Ordusu İlerliyor, Avrupa Telaşta: Büyük Taarruz Sırasında Diplomasi”, Ankara Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan ise “Büyük Taarruzun Strateji ve Tarihinin Tespitinin Arka Planı” başlıklı sunumlar gerçekleştirdiler.
Büyük Taarruz Türk Tarihinin Kırılma Noktalarından
AKÜ Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gürsoy Şahin, milletlerin hayatlarında tarih boyunca yer alan dönüm ve kırılma noktaları olduğunu belirterek, “Bunlardan en önemlilerinden biri de 26 Ağustos 1922 tarihinde başlayıp 30 Ağustos’ta zaferle taçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir” dedi.
Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren ve 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ve Anadolu’nun yer yer işgal altına alınmasıyla Türkiye’de yeni bir sürecin başladığını söyleyen Şahin, “İşgalciler, Osmanlı Devleti’ni tasviye etmek, Orta Doğu’da kendi sistemlerini kurmak için bölgeyi etnik ve dinsel olarak parçalamak hedefindelerdi. Bu amaçla çeşitli bölgelerde işgallere başladılar. Bu işgaller içinde Yunanların İzmir’i işgali beklenmedik bir şekilde Türk milliyetçiliğini doğurdu. 1914’ten itibaren kendisiyle ilgili kararların verildiği masada yer almayan Türkler, 19 Mayıs 1919’dan itibaren ‘Ya istiklal ya ölüm’ diyerek bu masada alınan kararların tamamını bozmak için yola çıkarak ulusal duygularla yoğrulmuş bir şekilde harekete geçti” diye konuştu. Büyük Taarruz öncesi mücadeleyi diplomatik bir zeminde ve hukuk çerçevesinde uluslararası kamuoyuna anlatmanın da önemli bir adım olduğunu ifade eden Şahin, “Bu adımlar karşılıksız kaldı. Yunanları Anadolu’dan atmak için askeri hazırlıkların yapılması zorunlu hale gelmişti. Biraz zaman kazanmak için ise bu hazırlıkların yapılması gerekiyordu” ifadelerini kullandı.
“Yunanlılar Ağustos’u ‘Kara Ay’ olarak tanımlar”
İlk olarak söz alan Prof. Dr. Selma Yel, Yunanlıların Ağustos ayını “kara ay” olarak gördüklerini belirterek, “1922’de Afyonkarahisar Muhaberesi ve buna bağlı olarak Yunanistan’ın küçük Asya seferindeki yenilgisi ve 1974’te ikinci Kıbrıs çıkartması sonucunda ‘Megali İdea’ ortadan kaldırılarak geri çekilmesi sonucu Yunan devletinin dar sınırlarının ciddi şekilde çekilmesi olarak düşünülüyor” dedi. Millî mücadele tarihindeki savaşlarda yer ve tarihin nasıl tespit edildiği hakkında bilgi veren Yel, “Sakarya zaferinin ardından hemen büyük bir merakla beklenen taarruza geçilmemesinin nedeni milletin maddi ve manevi desteği verecek gücünün olmasını sağlamak, millet meclisini hazırlamak, orduyu hazırlamak gerekiyordu. Bu doğrultuda uluslararası anlaşmalar yapılarak da Türkiye’nin barışın yanında olduğu gösterilmeye çalışılıyor ve zaman kazanılıyordu” diye konuştu.
“26 Ağustos Türk Milletinin direniş tarihidir”
Türk liderlerin büyük zaferleri daima Ağustos ayına denk getirdiğini söyleyen Yel, “Ağustos ayı Batı Anadolu’da iklim açısından fırsatlar getirmiştir. Yağmurlar bitmiş, toprak kurumuş olacaktı. Böylece doğal yollar ortaya çıkmış olacak, bu yolla silah ihtiyacımız karşılanacaktı. Askere iaşe çıkarabilmek için tarla sürülmüş ve ürünler ambara kaldırılmış olacaktı. Dolayısıyla askeri doyurmak gibi bir derdimiz de olmayacaktı” ifadelerini kullandı. Yel, Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Taarruz Meydan Muharebesinin 26 Ağustos 1922’de başlamasını Malazgirt Meydan Muharebesinin 26 Ağustos 1071’deki zaferiyle ilişkilendirerek, Türk tarihinin öncelilik değil süreklilik olduğunu gösterdiğini belirtti. Prof. Dr. Yel, “Bu tarihsel bağların kurulmasının Türk milletinin geçmişteki zaferlerle olan bağlarını güçlendirmek ve bağımsızlık mücadelesinin önemini vurgulama amaçlı karar Türk tarihinin güçlü kökleriyle aidiyet kurmanın da önemini göstermektedir” diye konuştu. 26 Ağustos’un tarihte Türk milletinin istiklal direnişinin bir simgesi haline geldiğini belirten Yel, “Malazgirt Savaşı Türklerin Anadolu’ya girişi açısından büyük bir öneme sahipken Büyük Taarruz da milli mücadelenin en belirleyici nihai noktasında Şark meselesini Türk milleti adına olumlu bir şekilde sonuçlandırmış ve ‘gitmiyoruz; Anadolu’da ebediyen kalıyoruz’ demiştir. Zaferin bu anlamda sembolik olarak birleştirilmesi milli kimlik ve egemenlik anlayışını pekiştirmektedir” ifadelerini kullandı. Son olarak batının desteğini almadan Yunanistan’ın Türklerle girdiği mücadelelerde başarılı olamayacağını sözlerine ekleyen Yel, “Küçük Asya harekâtı bize Türkiye’ye karşı gelecek planlar her şeyden önce gerçeklik payına sahip bir stratejinin geliştirilmesi ve güçlü uluslararası ittifakların sağlanmasını gerektirdiğini öğretmiştir” ifadelerini kullandı.
“Akşehir Batı Cephesinin Mutfağıydı”
Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan ise yaptığı konuşmada Akşehir’in Büyük Taarruz’un savaş planlarının yapıldığı ve stratejilerin belirlendiği Batı Cephesinin adeta mutfağı olduğunu kaydetti. Ertan, “Akşehir aslında Mustafa Kemal için de aynı zamanda güvenli bir bölge. Bu mutfakta ustalar bir ürün için çalıştı. Başlarında da en büyük usta vardı. Daha sonra 26 Ağustos’ta da bu ürünü sundular. Sundukları bu ürün Yunanlıların midesine oturdu” dedi. Akşehir’in Mustafa Kemal için güvenli bir bölge olduğunun altını çizen Ertan, “İlginç bir nokta var. Mustafa Kemal bölgeye gidip geliyor. Bir geldiğinde 15 Mart’tan, 17 Nisan’a kadar Akşehir’de kalıyor. Mustafa Kemal Paşa’nın, Ankara’yı bir ay boş bırakması mümkün değil. Ankara’da yapılacak işler ve alınacak siyasi kararlar var. Ancak o gerçek bir başkomutan ve Akşehir’de bir aydan fazla kalıyor. Vekiller heyetini Sivrihisar’a çağırıyor ve orada görüşme yapıyor. Ordudaki manevraları takip ediyor. Konya’ya gidip geliyor. Çal’a gidip geliyor ama geri Akşehir’e dönüyor. Ciddiye alıyor. Daha sonra Temmuz ayında tekrar geliyor. Ağustos’ta nihai olarak geliyor” diye konuştu.
“Yunanlıların hiçbir savunma planı yoktu”
Prof. Dr. Ertan Yunanlıların o dönemde ilginç bir komutanı olduğunu belirterek Yunanlıların Türklerin karşı taarruza geçeceğine ihtimal vermediklerini ifade etti. Ertan şunları ifade etti:
“Yunanlıların başkomutanı ise ilginç bir insan. Trakya orduları başkomutanı ve Trakya’ya karşı bir sempatisi var. İstanbul’u fethetmek istiyor. Batı cephesinde Türkler sıkı hazırlık yaparken en dinamik 20 bin askerini alıyor, Trakya’ya gönderiyor. Türkleri küçümsüyor. Büyük Taarruz başladığında ise savunmayı İzmir’den yönetiyor. Yunanlıların hiçbir savunma planı yok. Türklerin saldıracağını aklı kesmiyor. Bütün birlikleri Afyonkarahisar’ın güneyine getirip, karargahı Akşehir’e taşıyıp apansız bir saldırı düzenleyebileceğini Yunan başkomutanı Hacianestis kestiremiyor. Hacianestis, aynı zamanda hem kendi halkını hem de müttefikleri aldatıyor. 30 Ağustos’ta bile mağlup olduğunu kabul etmiyor. 27 Ağustos’ta Afyon’un düştüğünü kabul etmiyor. ‘Her şey yolunda’ diyor. Ama sonunda Yunanistan’a kaçıyor.”
“Cumhuriyetin kazanıldığı topraklar söylemi içi boş bir slogan değil”
Prof. Dr. Ertan, Türkiye’nin birbir çileyle kurulduğunu belirterek bunun en büyük göstergesinin neredeyse her evde var olan şehitler ve gaziler olduğunu kaydetti. Ertan, “Bu coğrafyada hemen her evde gazi ya da şehit var. Bu çok önemli. Biz bu coğrafyayı bin bir çileyle elde ettik. Sömürgecilerden minnetle almadık. O yüzden bizim sınırlarımız girintili çıkıntılıdır, ya nehirdir ya dağdır. O yüzden cetvelle çizilmemiştir, bizim için değerlidir. Bu coğrafyaya geldiğimiz zaman bunu daha fazla idrak ederiz. Her ülkenin, her şehrin simgeleri vardır. Ankara’ya geldiğinizde Anıtkabir’dir, meclis binalarıdır. Ama buraya geldiğiniz zaman toprağın kendisi, arazinin kendisi simgedir. Cumhuriyet bu topraklarda kuruldu söylemi içi boş bir slogan değildir” diye konuştu.
Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan, Milli Mücadelenin etap etap ilerlediğini belirterek, “Nereden kaybetseydik, oradan gidecektik. Sakarya’da kaybetseydik, orada bitecektik. Ama Sakarya’yı kazanmak yetmedi. Sakarya’da büyük zaferler elde etmek yetmedi. Büyük Taarruz’u başarmamız gerekiyordu. Hatta, Mustafa Kemal Paşa, İzmir’de “asıl mücadele şimdi başlıyor” demiştir” dedi. Ertan, Milli Mücadelenin halen devam ettiğini ve Türk milletinin uyanık ve tetikte olması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Panel moderatör Prof. Dr. Gürsoy Şahin ile panelistlere teşekkür belgelerinin takdimi ve aile fotoğrafı çekimi ile son buldu.