Afyonkarahisar Kasaplar, Sucukçular ve Lokantacılar Esnaf Odası Başkanı İbrahim Yörük yazılı bir basın açıklaması yayınladı.

Gözden kaçırmayın

DEMOKRASİ HERKESE LAZIMDEMOKRASİ HERKESE LAZIM

Yörük'ün açıklaması şöyle:

Ülkemiz, içinden geçtiği ekonomik darboğazla birlikte tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşamaktadır. 1970’lerdeki petrol krizleri, 1994 ve 2001 çöküşleri, her ne kadar yıkıcı olsa da, mevcut hükümetin izlediği yanlış politikalar bu krizlerden daha büyük felaketlere yol açmıştır. Bugünkü yönetim, yaşanan sorunların sorumluluğunu almaktan kaçınmakta ve tüm faturayı halkın sırtına yüklemektedir. 2001 krizinde zorunlu adımlar atılırken, şimdi hükümet sorunu görmezden gelmekte ve ekonomiyi adeta bir kumar masası gibi yönetmektedir.

Özellikle kasap esnafı gibi küçük işletmeler, döviz kurlarındaki dengesizlik ve artan maliyetler nedeniyle ciddi zararlar görmekte, hükümetin acil önlem almaması krizi daha da derinleştirmektedir. Bu sorumsuzluk, halkın hükümete olan güvenini tamamen yok etmekte ve derin bir öfke biriktirmektedir. Eğer bu yanlış politikalar düzeltilmezse, halkın tepkisi yalnızca ekonomik değil, siyasi sonuçlar da doğuracaktır.

Hayvan sayısındaki büyük yetersizlik, plansız müdahalelerle daha da kötüleşmiş durumda. 800.000 adet canlı hayvan ithalatı, sektöre merhem değil, uzun vadede telafisi imkânsız zararlar verecek bir tehlike oluşturmaktadır. Ucuz ithalat, yerli üreticiyi bataklığa sürüklemekte ve halkın cebini boşaltmaktadır. Bu durum, gıda güvenliğini tamamen tehdit etmekte ve halkı temel gıda maddelerine ulaşamaz hale getirmektedir.

Hükümetin yanlış politikaları, toplumu sosyal ve ekonomik bir çöküşe sürüklemekte; adalet duygusunu yok etmekte, gelir dağılımındaki uçurumu derinleştirmekte ve sosyal huzursuzluğu artırmaktadır. Eğer bu umursamaz tavır devam ederse, imalat sektörü için çekilen acılar büyüyerek daha fazla yıkıma yol açacaktır. Bugün izlenen politikalar, geçmişte yaşanan buhrandan daha yıkıcı bir süreç başlatmakta ve toplumun tüm kesimlerini derinden sarsmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, karar alma süreçlerini tek bir kişinin eline bırakarak halkın gerçek sorunlarını göz ardı etmektedir. Bu durum, sistemin çürümüş olduğunu ve etkili bir yönetim anlayışının kalmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Eğer bu düzen değişmezse, halkın bu durumu reddetmesi ve sorumsuz yöneticilere hesap sorması kaçınılmaz olacaktır. Bugün yapılmayan işlerin sonuçları, yarın ağır olacaktır. Tüm bu yaşananlarda AKP teşkilatlarının sorumluluğu büyüktür. Saha gerçeklerini bilmeden hareket eden ve gerçek verilerden kopuk bir yönetim anlayışı, ülkeyi bu noktaya sürüklemiştir. AKP teşkilatları, göstermelik politika önerileri ve geçici çözümlerle sadece günü kurtarmaya çalışmakta, halkın çığlıklarını duymazdan gelmektedir. Son seçim sonuçları, halkın bu duruma verdiği net bir uyarıdır. Halk, AKP’nin bu sorumsuz yönetiminden artık bıkmış ve bu politikalara açık bir şekilde “dur” demiştir. Eğer bu uyarı dikkate alınmazsa, bir sonraki seçimde yaşanacak çöküş çok daha büyük olacaktır. Cumhurbaşkanının halkın yaşadığı gerçek sorunlardan haberdar olmadığı, çevresindeki dar bir danışman grubu tarafından yanıltıldığı gün gibi ortadadır. Ülkenin dört bir yanında fiyatlar uçuşa geçmişken, milletvekilleri ve parti teşkilatları, vatandaşın çektiği ekonomik acıları gerçekçi bir şekilde Cumhurbaşkanına iletmekten acizdir. Vatandaşlar et ve süt ürünlerini lüks tüketim olarak görür hale gelirken, hükümet yetkilileri durumu görmezden gelmekte ve krizin sorumluluğunu başka aktörlere yıkmaya çalışmaktadır. Cumhurbaşkanının aldığı kararlar, sahadaki gerçeklikle örtüşmemekte, halkın yaşadığı buhranın boyutlarıyla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır. Bu durum, sistemin temelden çürüdüğünü ve etkin bir yönetim anlayışının kalmadığını açıkça ortaya koymaktadır. 

Ülkemiz, içinden geçtiği ekonomik darboğazla birlikte tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor.1994 ve 2001 çöküşleri ağır kayıplara yol açmıştı, ancak mevcut hükümetin izlediği yanlış ve etkisiz politikalar, bu krizlerden bile daha yıkıcı sonuçlar doğurdu. Bugünkü yönetim, sorunların sorumluluğunu almaktan kaçınıyor ve faturayı halkın sırtına yüklüyor. 2001 krizinde atılan zorunlu adımlar, şu anki hükümetin kayıtsızlığının zıttı olarak, o dönemde halkın yararına kararlar olmuştur. Küçük ve orta ölçekli işletmeler, döviz kurlarındaki dalgalanma ve artan maliyetler yüzünden büyük zararlar görüyor. Hükümet, sorunu görmezden gelmekte ve etkili çözümler üretmekten kaçınmaktadır. Mehmet Şimşek’in ekonomi politikaları, vergi artışları ve kısıtlamalarla halkı daha da yoksullaştırmakta, sektördeki güven bunalımını derinleştirmektedir. Artan vergiler, halkın cüzdanını boşaltmakta ve vergi verme motivasyonunu yok etmektedir. Bu süreç, halkın devlete olan güvenini tamamen kaybetmesine neden oluyor.

Bugün, et fiyatları alınan geçici önlemlerle gerilemek bir yana, giderek ulaşılamaz hale gelmektedir. Afyonkarahisar’da dana kesim karkas fiyatı 350 TL’dir ve bu durum, hükümetin hatalı politikaları yüzünden ya yükselmekte ya da alım gücü düşen halkın temel gıda ve ihtiyaçlarına ulaşmasına engel olmaktadır. Artan gıda fiyatları, yalnızca üreticileri değil, tüketicileri de derin bir çöküşe sürüklüyor. Açlık, kıtlık ve artan suç oranları, bölgesel düşmanlardan daha büyük bir tehlike haline gelmiştir. Hükümetin sorumsuz politikaları, halkı sefalete mahkûm etmekte ve toplumsal düzeni tehdit etmektedir. Ekonomi ve adalet sistemindeki sorunlar her yeri etkilemektedir.

Tüm bunlarda AKP teşkilatlarının da büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Göstermelik politikalar ve günü kurtaran çözümlerle, halkın taleplerini göz ardı eden bir yönetim anlayışı, toplumsal öfkeyi körüklemekte ve derin bir güvensizlik ortamı yaratmaktadır. Eğer bu sorunlar acilen çözülmezse, sektör tamamen çöküşe sürüklenecek ve halk büyük bir yıkım yaşayacaktır.

Bugün alınan kararlar, yarının sonuçlarını belirleyecek. Hükümetin etkisiz politikaları, toplumu daha da yoksullaştırmakta ve geleceği karartmaktadır. Eğer bu durum devam ederse, toplumsal huzursuzluk patlama noktasına gelecek ve sonuçları ağır olacaktır. Hükümetin artık sorumluluk alması, gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurması ve halkın güvenini yeniden tesis etmesi şarttır. Aksi takdirde, yalnızca ekonomik değil, sosyal bir felaketle karşılaşacağız.