Gözden kaçırmayın

Değerlendirme Toplantısında Ortak Hedef VurgusuDeğerlendirme Toplantısında Ortak Hedef Vurgusu

İbrahim Küçükkurt Konferans Salonunda Yazar ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Murat’ın konuk olduğu söyleşiye; akademik personel ve öğrenciler katıldı. “Taşı Taşırmak” adlı eserinin tahlilini yapan Murat, akademik olarak çalışma alanının tasavvuf olduğunu ifade etti. Taşı Taşırmak kitabının yazılış hikayesini anlatan Murat, “Bu kitapta tasavvufla doğrudan olmasa da dolaylı bir ana fikir bulunmaktadır. Ancak kitabın asıl yapmaya çalıştığı şey, caminin bir tür poetikasını yazmaktır. Poetika, aslında edebî sanatlarla ilişkili bir kavramdır. Kökeni itibarıyla da isminden anlaşılacağı üzere, şiirle bağlantılıdır. Bir edebî türün kuramsal analizini yapmak, başka bir deyişle onun kuramını ortaya koymak poetika olarak adlandırılır. Bununla birlikte poetika kavramı yalnızca edebî türler için değil, zamanla mimari eserler için de kullanılmaya başlanmıştır” dedi.

“Cami, bir maneviyat deposu”

Caminin bir mekân olduğunu vurgulayan Murat, camiye dışarıdan bakıldığında bütünüyle mühendisliğin, mimarinin, taşın, ustalığın, inşaatın ve müteahhitliğin ürünü gibi göründüğünü; ancak başka bir açıdan bakıldığında caminin aynı zamanda bir maneviyat deposu olduğunu ifade etti.

Murat, konuşmasına şöyle devam etti:

 “Kapıdan içeri girer girmez, eve benzeyen hatta kimi zaman evimize fazlasıyla benzeyen bu mekânda, evimizde karşılaşmadığımız bir şeyle karşılaşırız. Evimizde göstermediğimiz bir özeni ve sakınımı burada göstermeye başlarız. Cami, özellikle Anadolu’daki mahalle ve köy camileri söz konusu olduğunda, sıradan bir mekân izlenimi verir. Kiremit çatılı, kubbesiz; yanındaki minaresi olmasa cami olduğu bile kolayca anlaşılmayacak bu yapılar, çoğu zaman evlere benzer. Buna rağmen, içine girdiğimiz anda ev olmadığını bize hissettiren bir maneviyatla karşılaşırız. Cami, bu maneviyatı adeta bir vaat olarak sunar ve bu vaadiyle bizi karşılar. Dolayısıyla, maddi olan ile manevi olan arasındaki bu çelişki ya da gerilim, bana göre en güçlü biçimde camide tebellür eder, adeta kristalize olur. Bu durum, benim için son derece ilgi çekicidir.”

“Süleymaniye Cami, Osmanlı cami mimarisinin en olgun, en güzel örneklerinden biridir”

Eserinde neden Süleymaniye Cami’ni tercih ettiğini anlatan Murat, “Osmanlı’nın klasik dönemine ait bir eserdir ve Osmanlı cami mimarisinin en olgun, en güzel örneklerinden biridir. Klasik mimariye, özellikle de klasik cami mimarisine ulaşabilmek için uzun bir yol kat edilmesi gerekmiştir. Nitekim herhangi bir alanda klasik düzeye erişmek, ciddi bir emek ve zaman isteyen bir süreci ifade eder. Süleymaniye’nin mimari düzeyine ulaşmak için de Osmanlı mimarisi uzun bir tecrübe birikimi yaşamıştır” ifadelerini kullandı.

“Camiler, şehrin aynasıdır”

Bir İslam şehrinin ya da bir İslam devletinin hangi düzeyde ilmî, finansal, idari, kültürel ve sanatsal birikime sahip olduğunu anlamak için camilerin son derece elverişli örnekler sunduğunu belirten Murat, şöyle konuştu:

“Bu açıdan bakıldığında, bugün inşa edilen camilerin bize benzediğini söylemek mümkündür. Türkiye’de günümüzde temelde iki tür cami yapıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi, klasik camilerin taklitleri niteliğindeki yapılardır. Adeta bir Sultanahmet Cami, bir Nuruosmaniye ya da bir Fatih Cami kopyası inşa edilmektedir. Hatta selâtin camilerinde minarelerin çift olmasına rağmen, kimi zaman küçük bir kasabada ya da ilçede çift minareli bir camiyle karşılaşılabilmektedir. Oysa bu tür camiler, ne sultanlar için yapılmıştır ne de böyle bir ölçeği gerektirecek bir büyüklüğe sahiptir. Buna rağmen, taklit anlayışı sebebiyle bu yapılar birebir kopyalanarak küçük yerleşimlerde inşa edilebilmektedir.

Söyleşi, kitap imza töreninin ardından sona erdi.