Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 15 Mayıs Dünya Aile Günü kapsamında “Hukukta Kadın ve Aile” temalı panel düzenlendi.

Gözden kaçırmayın

DEMOKRASİ HERKESE LAZIMDEMOKRASİ HERKESE LAZIM

Hukuk Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirilen panele; Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İhsan Cemil Demir, Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Letife Özdemir, Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Mürşide Şimşek ile birlikte öğretim elamanları ve öğrenciler katıldı.

Moderatörlüğünü Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Aykanat’ın yaptığı panelde; Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Hakan Kaşka, Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Dr. Özlem Burdurlu Ahlat ve Arş. Gör. Dr. Ezgi Fulya Akkuş konuşmacı olarak yer aldı.

Bilimsel etkinlikler, farklı bakış açıları

Panelin açış konuşmasını yapan Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İhsan Cemil Demir, bilimsel etkinliklerin derslerin dışında farklı bakış açısı kazanmak için önemli olduğunu söyledi. Demir, “Bu bağlamda Fakültemize sürekli desteklerini esirgemeyen Kadın ve Aile Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. 2024 yılında hala kadın hakları gibi bir konuyu konuşuyor olmanın üzüntüsünü de yaşadığımı belirtmek isterim. Bu konuyu hala konuşuyorsak yapacak çok şeyimiz var demektir. Dolayısıyla bu tür faaliyetlerin konuya bakış açımızın derinleşmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

Açış konuşmasının ardından “Hukukta Kadın ve Aile” temalı panele geçildi. Panelde konuşma yapan Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mehmet Aykanat, kadın ve aile meselesinin binlerce yılık bir mesele olduğunu dile getirdi. Aykanat, “Hala bu meseleyi çözmeye uğraşıyoruz. Bu meselenin çok çeşitli çetrefilli konuları var. Buradaki hocalarımız olayın farklı hukuk dallarına dair bize bilgiler verecek. Olay çok yönlü ama bize her yönden bakış açısını kazandıracak” dedi.

“Ortak velayette anne bana birlikte karar verir”

“Milletlerarası Hukukta Ortak Velayet” konulu sunumunu yapan Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Dr. Özlem Burdurlu Ahlat, ortak velayetin çocuğun aynı anda eş zamanlı olarak beraber ve eşit şekilde velayetinin annesi ve babası tarafından kullanılması olduğunu kaydetti. Ahlat, “Özellikle boşanma sonrasında ve evlilik bağının hiç kurulmadığı ilişkilerde daha çok velayet anneye bırakılırdı. Fakat günümüzde artık hem anne hem babanın ortak bir şekilde çocuğun eğitimine, bakımına sadece maddi anlamda katkı sağlamaları değil, nasıl yetişeceğine ortak karar verdiklerini görüyoruz ki bu anne ve babanın eşit olarak çocuk üzerinde velayet hakkını kullanmasıdır. Çeşitli eserlerde ya da yargı kararlarında müşterek velayet veyahut da birlikte velayet olarak anılıyor” ifadelerini kullandı.

Milletlerarası Hukukta ortak velayet 2 şekilde olduğunu açıklayan Ahlat, şunları söyledi:

“Birincisi iki yabancı Türk mahkemesine gelip boşanma talep ediyorlar ve ortak çocuklarının velayetine karar verilmesini istiyorlar. 2 yabancının İsviçreli olduğunu düşünelim. İsviçre’de ortak velayet düzenlemiş. Bu yabancılar Türk mahkemesinden ortak velayet düzenlemesini istiyor. Çocuk ortak velayete karar verilmesini istiyor ama hakim 2017 tarihine kadar bizde ‘hayır’ diyor. Velayet kamu düzenindendir. Türk mahkemelerinde ortak velayete karar verilemez. Bu durum Türk Medeni Kanuna aykırıdır. Velayet kamu düzenindendir diye bir şey yok. Prensip olarak yabancı kanun maddesi uygulanır. O kuralın uygulanması sonucu karşımıza çıkan sonuç; Türk ahlak anlayışını, kamu vicdanını, örf ve adetimizi ciddi manada zedelerse biz o kuralı uygulamayız. Burada hem anne-baba hem de çocuk bunu talep ediyor. Burada kamu düzenimizi zedeleyecek hiçbir durum yok. İkinci olarak da yurtdışında alınmış ortak velayete dair bir mahkeme kararı olabilir. Bu mahkeme kararı Türkiye’de icra edilmesini isteyen taraflar Türkiye’de tanıma ve tenfiz prosedürüne başvurur.”

“Sanayi Devriminden sonra ev içindeki şiddet toplumsal ortamda görünür hale geldi”

Hukuk Fakültesi Arş. Gör. Dr. Ezgi Fulya Akkuş ise “Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Kadına Yönelik Şiddet” konulu sunumunda Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Amerikalılar Arası İnsan Hakları Mahkemesi Kararı ve Amerikalılar Arası İnsan Hakları Komisyonunun Meksika, ABD ve Türkiye tavsiye kararlarını karşılaştırmalı olarak değerlendirdi.  Akkuş, “Kadınlar toplumsal hayata çok geç karışmışlarıdır. Buna milat olarak Sanayi Devrimi vermek yanlış olmaz. Çünkü Sanayi Devrimi’nden sonradır ki kadınlar iş hayatında görünür hale gelmişlerdir. Ev içindeki şiddet de toplumsal ortamda daha görünür hale gelmiştir. 1989 Berlin Duvarının yıkılışı sonrası bunun daha önemli olduğu ve buna yönelik yaklaşımların geliştirilmeye çalışıldığı ile karşılaşıyoruz. Birleşmiş Milletlerin Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Sözleşmesi var. Bu sözleşme tam da bu zamana denk gelir.  Komitenin 1992 yılında 19 numaralı tavsiye kararı var. Bu karar kadına yönelik şiddette çok önemlidir. Mahkeme kararları da bu tavsiye kararından sonra daha çok gelişmiştir” diye konuştu.

“Kuralları ihdas etmek ihlallerin önüne geçmiyor”

Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Hakan Kaşka ise “Suç Tiplerinde Kadının Yer Aldığı Düzenlemeler” başlıklı yaptığı sunumda herhangi bir istatistiki bir bilgiye dayanmadan, herhangi bir veriye ya da raporlamaya dayanmadan konulan kuralların gelişigüzel olduğunu belirtti. Suç tiplerinde kadının yer aldığı düzenlemelerden bahseden Kaşka, şu bilgileri paylaştı:

“Ceza sihirli değnek değil ya da hukuk kuralları sihirli değnek değil. Ceza kanununda toplumda yaşama hakkında ilişkin ihlaller gerçekleştiğinde bu tespit ettiniz zaman bunu düzenlediğiniz anda bu tür ihlallerin kesileceğini düşünmek yanlış. Kuralları ihdas etmek ihlallerin önüne geçmiyor. Toplumsal düzen kurallarını sağlamak için tabii ki kanunlar olacak ama gelişigüzel olmayacak. Türk Ceza Kanununda suç tiplerinde özellikle 7406 numaralı kanunda bazı maddelerine ‘kadın’ ibaresi eklendi. Bundan önce kadın ibaresi gebe olan kadın için gebe ifadesini görebiliyordunuz. 7406 numaralı kanunla doğrudan bir suçun tipikliği unsura baktığınızda mağdurun kadın olarak düzenlendiği suç türleri var. Kasten öldürme suçunda; suçun kadına karşı işlenmesi nitelikli hal olarak eklendi. Kasten yaralama suçunda tıbbi müdahale ile giderilebilecek hafif hali kadına karşı işlenmesi nitelikli hale getirildi. Gebe kadına olan hükümler zaten vardı. İşkence suçunu kadına karşı işlenmesi, eziyet suçunun kadına karşı işlenmesi ve tehdit suçunun kadına karşı işlenmesi şeklinde kadın bir suçun tipikliği maddi unsurlarından biri ve mağdur unsur olarak doğrudan kadın şeklinde bu suç tiplerinde yer almış oldu. Maalesef şöyşe bir sorun var suçun kadına karşı işlenmesi suçun işlenmesi bakımından yeterli. Yani bu suçun failinin herhangi bir noktada önemi yok. Eğer bu değişiklikler Türk Ceza Kanununda kadın şeklinde eklenen ibareler kadın cinayetlerini ya da kadına karşı diğer şiddet eylemlerini artması  dolayısıyla getirilmiş olsaydı o zaman fail bakımından da bir belirleme yapılması gerekirdi. Böyle bir belirleme yok. Bir kadının bir kadına karşı bu suçları da işlemesi halinde de bu nitelikli halin uygulanması mümkün hale geldi.”

Panel soru cevap bölümün ardından sona erdi.