Pazartesi sabah erken saatlerinde bir haber düştü.

Vatan haini Fettullah Gülen’in yaşadığı ABD’de öldüğü haberiydi.

Hemen 15 Temmuz akşamını hatırlamaya başladım bu haber üzerine.

Cuma akşamıydı, çok yoğun bir gün geçirmiştik. Dostum Polat Yılmaz ile bir mekânda akşam yemeği yiyorduk. Polat Yılmaz’ın cep telefonunun şarjı bitmişti. Ankara’dan arandık. Uçakların çok alçaktan uçmaya başladığı ve olağanüstü bir hareketlilik olduğu bilgisi geliyordu. Sonrasında İstanbul ve köprüde yaşananlar… Haber ajanslarından yavaş yavaş bilgiler akmaya ve ne olduğunu öğrenmeye başlıyorduk. Diğer masalardan gelen insanlar bizim gazeteci olduğumuzu bildiğinden bizden taze haber almaya çalışıyordu. Anladık ki FETÖ darbe girişimine başlamıştı. 12 Eylül 1980 faşist darbesini üniversite öğrencisi olarak yaşayan birileri olarak bizlerde kaygı başlamıştı.

Ya başarırlarsa ne olacaktı? Şükür milletin sağduyusu galip geldi. Püskürtüldü bu darbe.

15 Temmuz darbe girişiminde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve ülkenin varlığını tehlikeye düşürmek ve devlet otoritesini ele geçirmek için kullanan FETÖ, o gece gerçekleştirdiği eylemler sırasında büyük çoğunluğu sivil 249 insanı öldürdü, 2 bin 301 kişiyi yaraladı.

Dini duyguları kullanan terör örgütü nasıl yeşerdi ?

Şimdi sizinle Ankara Polis Akademisinin yazdığı raporu paylaşalım.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) Türkiye'de işlediği suçların anlatıldığı raporda, örgütün, Necip Hablemitoğlu, Haydar Meriç ve Hrant Dink gibi isimleri öldürerek sansasyon yaratmayı amaçladığı belirtildi.

Raporda PKK, DEAŞ, El-Kaide, DHKP-C, ETA ve IRA gibi klasikleşmiş terör örgütlerinden farklı karakteristik yapıya sahip FETÖ, kendisine has bu özellikleri nedeniyle "yeni nesil terör örgütü" olarak tanımlandı. Rapora göre, "ezoterik" (sadece müritlerin bildiği içerik), "mesianik" (mehdilik) ve "kültist" (mezhebe aşırı bağlılık) yapısıyla dikkati çeken FETÖ, içeriye dönük ve dışarıya kapalı şekillendi, örgütsel iletişimde sembollerden yararlandı.

FETÖ, uluslararası terör örgütü refleksiyle üyelerine kod adları verirken örgüt içi iletişimi gizli haberleşme kanallarıyla sağladı."Mesianik" ve "kültist" özelliklere sahip FETÖ'de bir nevi mesih statüsünde hiç kimsenin vakıf olamayacağı bilgilere haiz "kainat imamı" olarak adlandırılan örgüt elebaşı Fethullah Gülen'e sorgusuz itaat edildi.

Örgüt mensupları da en ufak vicdani rahatsızlık duymadan FETÖ'nün çıkarlarına hizmet etmek adına suç işlemekten geri durmadı.

 

FETÖ'nün Türkiye'de işlediği suçlar

Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek, silahlı terör örgütü kurmak, cebir ve şiddet yoluyla kamu otoritesini ortadan kaldırmaya ya da görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, devletin iç ve dış güvenliği bağlamında gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri casusluk maksadıyla temin etmek, dolandırıcılık, sınav sorularını çalmak, cinayet...

FETÖ, silahlı gücünü yasa dışı yöntemlerle devletin güvenlik kurumlarında soru çalarak, terfi ve atama usullerini manipüle ve kendinden olmayan kişileri tasfiye ederek, ordu ve emniyetin içine sızması sonucu elde etti.

"FETÖ ile mücadelede uluslararası iş birliği elzem"

FETÖ'nün, bu illegal eylemleri ve cinayetleri göz önüne alındığında yasal ve demokratik otoriteyi kendisine düşman görüp anayasal düzeni yıkmaya çalıştığı ve sivillere yönelik şiddet uyguladığı belirtilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Bu özelliği ile FETÖ, eğitim ve hizmet hareketi görüntüsünün altında kod adlarının kullanıldığı ve özel haberleşme kanallarının olduğu ezoterik yapıya sahip olması, ideolojik bağlamda mesianik bir inançla hareket etmesi, seçilmiş kült bir lidere dayalı ve silahlı unsurlara sahip olması yönünden 'yeni nesil terör örgütüdür. Bu örgüt, en kanlı eylemlerini Türkiye'de gerçekleştirmiştir ancak bu örgütün, hâlihazırda faaliyet gösterdiği ülkelerde Türkiye'dekine benzer bir yapılanması olduğu ya da bu yapılanmanın tamamlanma sürecinde olduğu düşünüldüğünde FETÖ'nün, aynı zamanda uluslararası bir terör örgütü olduğu aşikardır.

Bu yüzden, uluslararası terörizmle mücadele kapsamında FETÖ ile mücadelede uluslararası iş birliği elzemdir."

 Peki nasıl çıktı büyüdü ve gelişti bu hareket.

            FETÖ hareketinin çekirdeğini, 1970’li yıllarda kurulan Akyazılılar Vakfı oluşturmaktadır. Hareket Şubat 1979 yılında ihtiyaç sahiplerine gerektiğinde bedava dağıtılan Sızıntı dergisinin kurulması ile başlayan basın-yayın organlarında etkinleşme ile ismini duyurmaya başlamıştır..

             Biraz daha açmak gerekirse; Said-i Nursi’nin ölümü sonrasında Nurculuk hareketi, risalelerin Arapça okunmasını tercih eden Okuyucular, Latin harfleri ile basılarak yaygınlaşmasını tercih eden Yazıcılar olarak temel iki gruba ayrılmıştır. Müslüm Gündüz (Acz-i Mendi)  ve benzerlerinin başı çektiği marjinal üçüncü grup ise silahlanarak fikirlerin yayılması taraftarı olmuştur. Bu gruplar da bilahare kendi içlerinde etnik vb. nedenlerle ayrışmıştır. Hâlihazırda Nurculuk hareketi, Şura, Kurdoğlu, Sözler, Yeni Asya, Envar, Zehra vb. isimlerle anılan bir çok kola ayrılmıştır.

    Yazıcılar DP-AP çizgisinde iken, Fettullah Gülen onlardan ayrı olarak 1971 sonrası kurulan MSP’nin aktif gençlik yapılanmasından da istifade etmek  (veya istihbaratçı işverenlerine haber götürmek) amacıyla MSP’yi desteklemiştir. Bu sayede Erbakan’ın da teşvikiyle, MSP gençleri kitleler halinde Fettullah vaazlarını dinlemeye koşmuş, bu durum Fettullah’ın bilinirliğini ve çevresini  artırmıştır. MSP tercihi,  Yeni Asyacı Nurcu Yazıcılar hareketi ile Fettulah’ın arasını açmış, çıkan kavga sonrasında Fettullah gruptan ayrılmıştır. Ayrılma sonrasında Yeni Asyacı bir çok dershanenin Fettullah’ın tarafına geçmesi ise diğer Nurcularda şok etkisi yaratmış, Fettullah’ı büyütmüştür.

Fettullah, yeterince güçlendiğini hissetmeye başlayınca MSP ile ilişkisini de kesmeye yönelmiştir. Bu süreçte, yurt müdürlüğü, dershane sorumluluğu gibi MSP’lilerin elindeki bazı görevlere kendi adamlarını yerleştirmeye başlamış (paralel MSP!) bu durum MSP’de rahatsızlık yaratmıştır.  Gülen’in Haziran 1980’de MSP’yi açıkça eleştiren vaazı (Eylül 1980’i kimden haber aldıysa artık) ipleri tamamen koparmıştır.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında hakkında tutuklama kararı olmasına rağmen bir türlü bulunamadı.

 Nitekim 1986 yılında Özal tarafından başlatılan kendi okulunu kendin yap kampanyası ile 1977 yılında kurmuş olduğu bir öğrenci yurdunu Yamanlar Koleji olarak hizmete sunmasıyla FETÖ’nün dillere destan okullaşma süreci de başlamıştır.

Özal hükümetleri ile kitlelere ulaşma, devlete yerleşme ve eğitim/ ticaret başta olmak üzere  holdingleşme sürecine giren FETÖ hareketi büyük bir ivme kazanmıştır. Bu ivmelenmenin önünde Özal sonrası kurulan hiçbir hükümet de engel çıkarmamıştır. 

Bu noktada Fettullah’ın ABD’nin dikkatini çektiğini değerlendirmek lazım. Zira bu dönem ABD’nin Rusya’yı yeniden palazlanmadan çevrelemek için kullanışlı bir vasıta ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle ABD Fettullah ilişkisinin Türkiye’deki gibi istihbarat örgütü üzerinden 1990’lı yılları ortasından itibaren başladığını varsaymak mümkündür.

1 Mart 2003’te ABD’nin Irak’a yapacağı harekatı desteklemeyi öngören teskerenin TSK’nın mütereddit (başka bir açıdan siyasi) yaklaşımları nedeniyle Mecliste kabul görmemesi, ABD’yi kızdırmış, o güne kadar Türkiye’deki iş yapma aracı olarak gördüğü TSK’yı cezalandırma isteğini doğurmuştur.

Bu istek, AKP’nin vesayetle mücadele şehveti de kullanılarak,  TSK’ya yerleştirilmiş FETÖ elemanlarının üst kademelere yerleştirilmesi ile sonuçlanacak Balyoz, Ergenekon, Casusluk vb. davaların açılmasına vesile olmuştur.

FETÖ’nün artık gücünün zirvesinde olduğunu hissetmesiyle, 2011 yılı seçimlerinde kendisine tahsis edilmesini talep ettiği milletvekili sayısının çokluğu, bu sayede adeta iktidarın büyük ortağı olması talebi AKP-FETÖ ittifakında kırılma yaratmış, bu talebin karşılık bulmaması sonrasında ise 17-25 Aralık olayları ile ilişki kopmuştur.

  150 milyar dolar olarak ifade edilen ekonomik ciroya sahip olarak, 160 ülkede 2000 civarında okul kurarak Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere birçok devlet için önemli bir tehdit niteliği kazanmıştır.

            İlkokul mezunu, şizofren kişilik özellikleri gösteren bir şahıs tarafından bu çapta bir örgüt hayata geçirilmiş olması hayret uyandırabilir. Ancak, unutulmamalıdır ki, bu özellikler kesin inançlara dayalı tüm hareketlerin liderlerinin (örneğin Abdullah Öcalan) temel niteliklerindendir.  

Yanılgıya düşmeyelim

Örgütün bunu başarabilmesinin en önemli nedeni ise, Türkiye’nin fay hatlarını (İslamcı-Laik çatışması, Türk-Kürt ayrımı, Alevi-Sünni kavgası) iyi kullanabilmiş olmasıdır.

    15 Temmuz sonrasında alınan tedbirlerle örgütün çökertilmeye başladığı hissi uyanmış olabilir. Ancak bu durum yanılgıdır.

İŞİD gibi daha birkaç sene önce kurulmuş ve her şeyi ile meydanda olan bir örgütle mücadele eden küresel güçlerin, mücadelenin çok uzun süreceğini ifade ettikleri unutulmamalıdır.

Bu örnekten yola çıkılarak 40 yıldır gizli metotları da kullanarak oluşturulmuş, yabancı istihbarat örgütleri ile haşır neşir olmuş ve büyük bir insan ve para kaynağına ulaşmış FETÖ’nün kısa sürede ortadan kaldırılamayacağı tespiti yapılabilecektir.

Esasen bu örgüt ortadan kalksa bile, tarikatlara bakanlıklar tahsis edildiği, medrese eğitimlerinin yaygınlaştığı, ortamı kurutmak lazım artık.

İstihbarattan emniyete, Emniyetten askeri önlemlere kadar bu kapıların kapanması elzemdir.

Uzunca bir yazıya son noktayı koyalım

Tarihten ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi?